Dağdaki Leylak
Hertan Yayıncılık
İnsanlar, yaşamları boyunca su kaynaklarının yakınlarına yerleşmeyi tercih etmiştir. Su, hayattır, sözü esasında durumu izah etmeye yeter. Eski insanlar, doğanın içinde, doğaya müdahil olmadan, ilkel yaşam tarzlarını felsefe olarak kurgulamışlardır. Suyun kenarına barınak kurmak, eski insanlar için korkutucudur. Medeni ortamda birçok kişi için tuhaf gelse de, güven, yüksek tepeler olmuştur. Su kaynakları, ihtiyaçların giderilmesinde bir araç olarak görülmüştür. Güneşin aydınlattığı zamanlarda, su kaynaklarına inen Dimara'lı sakinler, tepelerde keyifli bir hayat sürmüşlerdir. Dıştan gelebilecek tehditler, tepe noktalarda güvenli bir alan bırakmıştır. Klasik ifade ile insanlar mağaralarda yaşamıştır. Günümüz medeni ortamında, mağara yaşamı, sıkıntılı bir hayatı ifade edebilir. İnsan mağarada nasıl mutlu olabilir? Bu soru, günümüz insanı için ilk akla gelen ifadedir. Bilakis, iddia konusu dahi olabilir. Fakat medeni ortamı yine kendi medeni ortamı içerisinde değerlendirdiğimizde, ön yargılarımızın normalleşmesi hayret verici değildir.
Doğal hayat vahşidir. Karanlık korkutucudur. Topluluk halinde yaşamak, güven inşa eder. Her yöne açık bir alanda, güvende hissetmek zor olsa gerektir. Tepelerdeki güven, insanların çevreye hâkim bir noktada ikamet ediyor olmasıdır. Bu güven, eski insanlar için yeterli değildir. Fakat tepelerdeki her mağara, tam bir güven oluşturmaktadır. Eski insanları anlamak, zor değil. Dimara'nın güneşi kış aylarında dahi insanların kemiklerini ısıtmayı başarır. Burayı neden tercih ettiler? Su kaynaklarının bol olması, dağ ikliminin elverişliliği, nedenlerden birkaçı olabilir. Yüksek noktaların güven verici kabul edilmesi de olabilir. Güneş, Dimara için bir nimettir. Deniz, insanlar için bir kıyıdır. Deniz güneşi Dimara'nın sırrıdır. Bu sır, Dimara'ya elverişli bağlar ve bahçeler vermiştir.
Dağ meyvesi yenmez. Fakat dağsız deniz olmaz. Bu ikilem Dimara'da bir çözüm oluşturmuştur. Bu çözüm, deniz güneşi bahçesidir. Topluluk halinde yaşayan insanlar, elbette sorunlar yaşamıştır. Sorunlar, insanların sakin bölgelere yönelmesine neden olmuştur. Toplumsal yaşamın handikapları, Dimara'yı gizli bir sığınağa dönüştürmüştür. Belki de Dimara'nın tekerrür eden bir gerçeğidir bu. Az veya çok Dimara'ya bir bakış kazanmış olduk. Bölge, devletinde dikkatini çekmiş olsa gerek, ülkenin en önemli projelerinden birisi, Dimara'yı da içine alan bu bölgede gerçekleşmiştir. Bu esasta, deniz güneşi bahçesi, göz ardı edilmemiştir. Proje, önemli bir mali kaynağı bölgede finanse etmektedir. Ülkenin en büyük ovası, Dimara'nın suyu ile hayat bulacak. Bu da Dimara'nın mali yüzünü gösteriyor. Destine bir projenin kaynaklarıyla ve dağ ikliminin elverişliliği ile ilkellikten, modern yapıya adım attığını görüyoruz.
Bir bölgenin eski taş izleri, modern hayata şekil vermekte zorlanmaz. Dimara'nın güneyi, kitap barı manasına gelen Zengibar ifadesinde şekil buluyor. Zengibar, güneydeki dağın tepesinde antik bir kenttir. Doğuda ise Ermenek kapasite kent olarak yer almaktadır. Ermenek ve Zengibar, güney ve doğu için uç mesafeyi oluşturur. Zengibar, güneyin kütüphanesi ise Ermenek, Orta Anadolu'nun kalbidir. Kalp, her attığında bölge; sırlı, bilinmeyen, fakat bir o kadar da gerçeklerle yüz yüzedir. Bu gerçek, Orta Anadolu'dur.
Güneye inerseniz, ticari bir hayat ve sıcaklık hissedersiniz. Doğuya giderseniz, mistik ve gizemli kapılar aralarsınız. Dimara'nın doğuda ve güneyde kurduğu köprü, medeni bir açıklığa ve kutsallığa doğru yol almaktadır. Zengibar'ın eteğinde, denize uzanan akarsuyun kenarında, Alios, aslında bu yolun ifadesidir. Dahili ve harici güçler, oyun oynamaya devam eder. Oyunu Bizans oynar. Esasında oyun oynayarak öğrenen, çocuktur. Üç taş, beş taş, hadi bir oyun oynayalım! Böylece garanti doğruya ulaşabiliriz. Çocuğun oyun oynayarak çözemeyeceği bulmaca yoktur. Asıl mevzu, düşman dâhili ve harici ise çocuğun bulmacayı çözmesi yeterli olmaz. Yetişkin, gezerek öğrenir. Dâhili ve harici düşmanlar, yetişkinin öğrendiğinden korkar. Gerçek desise, gezerek öğrenilende ayyuka çıkar. Fakat işin özünde, Batı Emperyalizm'i ve Amerikan Kapitalizm'i var ise o zaman düşman uyumaz. Her uyunan dakika, düşmanın lehine dönüşür. Azgınlık, ekonomi ile saldırandadır. Çünkü ekonomik saldırıya kapı aralamak, hoştur. Fakat ekonomik kölelik, hiç hoş değildir. Böyle düşünmek lazımdır. Emperyalist ve kapitalist aklın yaptığı, oyun değildir.
Oyunun kuralları vardır. Oyun oynamak için kuralları bilmek gerekir. Kuralsız oyun, zorbalıktan başka bir şey değildir. Dans ederek insanların parasını cebine indirmek, normal bir dolandırıcılık değildir. Akıl, akıl ile çözülür. Akıl ile mağdur iseniz yine akıl üretmeniz gerekir. Bize bir şey olmaz! Biz çok güçlüyüz! Bu ifadeler, ekonomik bir laf değildir. Emperyalist akıl, her şeyin kendisinin olmasını ister. Kapitalist akıl ise parası ile her şeyi satın almak ister. Esasta, her iki akılda aynı şekilde işler. Birisi sömürgecilik, diğeri de sermaye ile aynı amaca ulaşmayı hedefler. Her ikisi için de akıl, sadece bu iki durumdan ibarettir. Sorun ise aklın, bu iki durumdan ibaret olduğunu zannetmeleridir. Durumu her fark ettiklerinde, azgınlaşırlar.
Fitne, emperyalist akıl için etkili bir enstrümandır. Fitneden başka bir şey düşünemeyen kişi için her fitne, önemli bir kaynak oluşturmaya başlar. Emperyalist sistemin çarkı böyle işler. Hacezatında, ekonominin hiçbir çarkı bu düzene uymaz. Emperyalist akılda durumun farkındadır. Fakat çarkın dönmesi için fitne etkili bir enstrümandır. Para ile birçok şeyi satın alabilirsiniz. Ama para, bazı alanlarda geçersizdir. Yani para ile her şeyi satın alamazsınız ifadesi, para kadar önemli diğer bir gerçektir. Sermayenin gücü elbette yadsınamaz. Fakat sermayenin sırf paradan ibaret olmadığını da bilmek gerekir. Dimara'da toplam dört yapay göl oluşturuldu. Eski taş insanı, yapay gölü sükunet içinde karşıladı. Doğallıktan yapay destinelere adım atmak, bir Dimaralı'ya hiç kolay gelmez. İnsanın doğaya hükmetmesi, eski taş insanı için şaşırtıcıdır. Doğanın dengesini bozmamak gerekir. Desinatörler, doğaya uyum sağlayan projeleri tercih etmelidir. Evdeki hesap, çarşıya uymaz. Dimara insanı, yapılan her yeniliğe adapte olma sorunu yaşamaktadır. Hâlbuki doğru olan, medeni ortamı, her bölgede, kendi hassası ile doğaya uyumlu şekilde tasarlamaktır.
Biz, eskiden eskiden, su içerdik, testiden. Bu ifade şu an itibariyle aklıma geldi. Şehir veya köy hayatı içinde, eskiden hayat ne güzeldi, ifadesini, herkes, değişik şekillerde kullanır. Maç yapmak için, köyün derme çatma futbol sahasında, her gün takım kurulur ve maç yapılırdı. Bugün itibariyle, her gün bir kulüp kurmaya denk geliyor. Gofretine oynanan voleybol maçlarını da unutmamak, lazımdır. Bir de çocukların mahallede oynadığı elmasına maçları da ekleyebiliriz. Her gün bağda bahçede çalışıp, yaylaya çıkmakta günümüz itibariyle paha biçilmezdir. Eski insanların neden dinç ve dinamik olduğunu tahmin etmek zor değil. Kardeşim, kahvaltı yapacağız. Bakkaldan ekmek getirir misin? Mırın kırın, her gün bakkala ben gidiyorum, diye düşünüp bir bahaneyle bakkala gitmeyi asmaktı, halimiz. Gerçi bu ülkede, sıcakta serada çalışılır mı, her zaman tutmuştur. Serada çalışanların vay haline! Ya da gericilik yapmayalım. Seraya gitmeye ne gerek. Evden çalışalım, tembellik yapmayalım. Her gün serada çalışmak bir türlü tutmamıştır, bu memlekette. Evden çalışalım, esas seracılık olmaya, devam ediyordur. Haklı doğrusu. Eskiden bankaya uğramak için ilçeye gitmek gerekiyordu. Şimdi evden banka şubesi bile açabiliyorsunuz. Velhasıl, biz eskiden eskiden, su içerdik testiden. Testi, suyu soğuk tutar, fakat içtiğiniz zaman sağlığa zarar vermez. Topraktan yapılmıştır, hakeza. Zaman geçti, devran değişti. Biz de değiştik. Değişmeyen tek şey, bir mazeret bulup bakkala gitmemek ya da serada çalışmak yerine evden çalışmak. Bizde ancak bu şekilde kâr edilir. İşin tuhaf tarafı, Fransa'da durumu anlamış olacak ki, neden bu kadar fazla çalışıyoruz, düşüncesi temel gündem durumunda. Fransa, günde üç saat çalışmayı, nasıl kabullenebileceğini düşünüyor.