Yeşilköy Turşusu
Hertan Yayıncılık
Limanda bekliyorum. Uygun fiyata bir otel olduğunu öğrendim. Otelci, balıkçılık yapıyormuş. Balıkçı tekneleri, limanın belli bir bölgesinde toplanmış. Otelciyi bulup, konuşmak istiyorum. Bu düşünceler içindeyken, yanıma biri yaklaştı.
- Burada ne yapıyorsunuz, diye sordu.
- Kalacak yer arıyorum, dedim.
- Yardımcı olabilirim, dedi.
- Memnun olurum, diyerek karşılık verdim.
- Yeşilköy'de dayalı döşeli bir ev var, dedi.
Otelde kalmak istiyordum, fakat dayalı döşeli ev olunca, düşünmeye karar verdim. Ayrıca, evin bahçesi de vardı. Burada, çalışmak durumundaydım. Mesai saatleri dışında, fide yetiştirme fikrim, oluştu. Durum benim için cazip hale geldi. Ev sahibiyle görüşmeye karar verdim.
Bana yardımcı olan kişi, Servet Bey idi. Bir restoran işletiyordu. Servet Bey, ev sahibini aradı. Kira fiyatını öğrendim ve pazarlık yaparak anlaştım. Böylece konut sorununu çözmüş oldum.
İnsanlar tarımla uğraşıyordu. Sebzecilik yaygındı. Gül yetiştirmeye karar verdim. Komşulardan gül filizi aldım ve bahçeye diktim. İş için merkeze gidiyor, kalan zamanlarımda, fidelerle uğraşıyordum. Benim için keyifli bir uğraş oldu. Evde tek kalıyordum. Kahvede otururken, geçen seneden tanıdığım, bir inşaat ustası isabet etti. Ne ile uğraştığını sordum. Kalacak yeri olmadığını söyledi. Ben de birlikte kalabiliriz, dedim. Evde boş oda vardı. Bir odaya da o yerleşti ve böylece yalnızlığım azalmış oldu. Ustanın adı Fatih idi. İnşaat işleri alıyor ve çalışıyordu. Bu arada kahvede, çevrem oluşmuştu. Servet Bey, kahveye geliyor. Böylece diyalogumuz sürüyordu.
Fideler yetişmeye başladı. Kap sipariş ettim ve yetişenleri istifledim. Fidecilik benim için vazgeçilmezdi. Kahvede bana yardımcı olması için pejmürde bir adamla tanıştım. Fidelerin bakımında yardımcı olabileceğini söyledi. Böylece hem işime gidiyordum hem de fideler yetişmeye devam ediyordu.
Üçte bereket vardır. Böylece üç kişi ile tanışmış ve merhaba etmeye başlamıştım. Yeşilköy benim için keyifli olmuştu. Üç selam, çevreye adapte olmamda kolaylık sağlamıştı.
Yaz boyunca kuruyan topraklar, kasım yağmurlarıyla yeşermeye başladı. Börtü böcek ve bitkiler tekrar canlandı. Gür dallarını göstermeye başladı. Sahil ikliminin kışları, yumuşak ve ılımandır. İnsanı yormaz. Dinlendiricidir. Sahilin yağmurları, boşa yağmaz ya toprağı besler ya da denize akar. Daside, deniz kıyısında bir seyir terasıdır. Uçsuz bucaksız deniz iklimine bakar. Sahil, insanı düzenler. Hayatın karmaşası, ritmini bulur. Eşsiz bir iklimdir, bu müzik. Armoni, insanların sesleri; ritim, düzenli ses dizgeleri; melodi ise güzel bir döngüdür. Roman, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları anlatır. Lucianus; tarihi, romana benzetmiştir. Bence Lucianus, haklı. Roman ve tarih arasında ortak noktalar vardır. Her ikisi de olay üzerine şekillenir.
Özgür insan olmak için neler yapılabilir? Her alanın bir özgürlük dairesi vardır. Önemli olan özgürlüklerimizi daraltmamaktır. Tarih boyunca milletler özgürlüklerinin peşinde koşmuştur. Düşünüyorum; binalarımızın, evlerimizin, paramızın kölesi oluyoruz. Hayat, özgür yaşanmalıdır. İnsan bu duruma tepki gösterebilmektedir. Bu düşünceler içinde bir karar verdim. Dışarıda yaşamak.
Bahar ayının bitiminde, yaz ayına girdiğimiz günler, benim için müsait oldu. Fikrimi uygulamak için epey düşündüm. Dışarıda yaşamanın da birtakım kuralları vardır. Kurallar, özgürlüğümüzün anahtarıdır. Özgürlük kavramı, kurallar silsilesini önümüze serer. Kuralsız bir özgürlük boyunduruk altına girmektir. Özgürlüğün tabiatına aykırıdır. Neden böyle düşünüyorum? Bir sene önceydi, adım özgür, fakat ben bir köleyim. Eski taş dönemi olsaydı, böyle bir ifadeye gerek kalmazdı. İnsani ilişkiler yeterli olabilirdi. Dışarıda kalmak için kendimde cesaret buldum. Yaşadığım bölgenin kamplarla dolu alanında uygun bir yer aradım. Burası plajı olan bir deniz kenarıydı. İçimde korku dolu bir telaş vardı. Fakat sahil insanı, özgür ruhludur. İçimdeki tedirginliğe rağmen bir hoşgörü de egemendi.
Birkaç gün uygun bulduğum mekânda, dışarıda kaldım. Taşlarla çevrili, nispeten düzenli, macera ruhlu ikametgâhı, yağmur damlasına benzettim. Hamak aldım. İki zeytin ağacının dallarına kurdum. Hamakta istirahat ediyordum. İçimdeki ürperti devam etti. Biraz ücra köşe olması tedirginliğimi artırdı. Bir tane muhabbet kuşu ve iki adet kedi yavrusu aldım. Mutlu olmaya başlamıştım. Dışarıdaki tedirginliğim devam ediyordu. Kuş ve kediler, yalnızlığımda ilaç olmuştu. Bu şekilde kamp bölgesinde yaşamayı kabulleniyordum. Fakat birkaç günlük bu macera kısa sürdü. Kardeşim ziyaretime geldi. Benim halimi görünce, tekrar otelde kalmamı telkin etti. Bende kıramadım. Kabul ettim. Böylece kısa süreli özgürlüğüm sona erdi. Elimde bir hatıra kaldı. Yağmur damlası.
Sahilin doğası hırçın değildir. Dışarıda kalma fikrine bu yüzden cesaret ediyorum. Deniz olması, diğer bir avantajıdır. İç denizlerin dalgaları hırçın olmaz. Kıyıları yerleşmeye ve doğal hayata müsaittir. Otelde kalıyorum. Fiyat epey uygun, pahalı bir otelde kalacak kadar, maddiyata sahip değilim. Bulunduğum bölgede uygun fiyata kalabileceğim bir otel. Daha sonraki süreçte bu şekilde birkaç otel daha olduğunu öğrendim. Kentin işçilik hizmetlerini yürüten insanların tercih ettiği bir otel tasarımıydı.
Sahil beldelerinin kamp yerleri meşhurdur. Birçok insan bu kamp yerlerinde deniz ikliminin tadına varmaktadır. Doğal kamp alanları, azımsanmayacak derecede çoktur. Bulunduğum bölgenin temel özelliği de bu şekildedir. Burası büyük bir denizin, kadim izlerini taşımaktadır. İnsanlar su kaynaklarının olduğu yerlere iskân olmuştur. Deniz büyük bir su kütlesidir. Tuzlu ve dinlendiricidir. Burada değerli bitkiler yetişir. Mesela zeytin familyası yaygındır. Zeyd yardım eder. Zeyd'in yardımcılığı, sahil ikliminde gerçek bir yardıma dönüşür.
Doğayı kendi döngüsünde, özgür bırakmak gerekir. Şekillendirilmiş alanlar, bilgi birikimine muhtaçtır. Bilgisiz, erdem olmaz. Sahil insanı için en gerekli malzeme, bilgidir. Çevreyi, doğayı tanımak, sahil insanının ana çalışma alanıdır. Bir gün sahile uğrarsanız, düşünün, hayata bakışınız ve bilginiz artar. İnsan doğası gereği, suya ve toprağa meyillidir. Bu meyil, sahil coğrafyasında da hâkimdir. İnsanı denizin tuzlu suları rahatlatır.
Tarih boyunca insan, deniz iklimini aramıştır. Bulduğu bölgelerde medeniyet inşa etmiştir. Bezirgân Koyu da bu yerlerdendir. Önündeki ada, denize set görevi görür. Bu yüzden dingin bir koydur. Küçük bir limanı ve deniz feneri vardır. Yatlar limana güvenli bir şekilde demirler. Eski bir beldedir. Bezirgân evleriyle liman arasında kamp yeri vardır. Burada kamp yapmak mümkündür. Denizciler kendilerine güvenli koylar aramıştır. Bezirgân koyu da güvenli bir denizci koyudur. Burada incir yetişir. Zeytin yetişir. Defne ağacı da vardır. Dut ağacı yetişir. Liman boyundaki defneler güzel bir manzara yolu oluşturur. Kamp yerindeki taş duvarlar gelişmiş bir peyzaj verir. Bölge de nar, harnup da yetişir. Kendisi de coğrafyası da güzeldir, Bezirgân Koyu'nun.
Liman bölgesinde güzel mekânlar vardır. İç fenerdeki mekânda tereyağı soslu, Jumbo karides tüketebilirsiniz. Farklı bir tat arayanlar için lezzetli olabilir. Limandan yukarı doğru çıktığınızda şato biryan da tüketebilirsiniz. Fiyatı biraz yüksek fakat sinirsiz etin tadına bu menüyle ulaşabilirsiniz. Bezirgân'da dikkati çeken bir diğer dükkân, çeşit çeşit sabunların sergilendiği dükkândır. Burada sabunlar kodlanmış numaralandırılmış. Ben de alışveriş yaptım. Defne sabunu aldım. Mis gibi kokuyor. Özel el yapımı sabunları hiç kullanmadan evinizin bir köşesine de koyabilirsiniz. Sabunu tekrar üreticiye kazandırmış işletmeci. Değerini bilmek lazımdır. Bu şekilde geleneksel üretim metotları, yok olmamalı, yaşatılmalıdır. Çok güzel olmuş. Tasarım ve üretimine kadar emeği geçenleri tebrik etmek gerekir. Hoş bir destine oluşturmuş.
Otelden Bezirgân'a mayıs ayı sonuna kadar servis ile geldim. Önümüzdeki sene, Bezirgân'da kalmayı düşünüyordum. Bundan önceki sene, temmuz ve ağustos ayı boyunca şehrin üstünde, yol kenarında, bir çeşmenin yanında dışarıda yaşadım. Buradaki iki aylık süreç, keyifli geçti. Yine bir hamak almış ve çeşmenin yakınında iki ağaca kurmuştum. Hamakta dinleniyor, plaja gidiyor ve vazolarda semiz yetiştiriyordum. Epey semiz vazosu yapmıştım. Ara sıra çarşıya uğruyor ve kafede beslenme ihtiyacımı karşılıyordum. Semiz, silomuz anlamında bir adlandırmadır. Kafe dışında, Hatay dürümcüsüne de uğruyordum. Mekânın adı, Mehmet Usta idi. Mehmet Usta, hanımı ve çocuklarıyla birlikte işletmeyi yönetiyordu.